‘bir artı bir , bir eder mi..’
son zamanlarda izlediğim filmler o kadar iyi filmler oluyorlar ki acaba diyorum sinema sanatı çok mu gelişti ve sadece iyi yönetmenler ve iyi yapıtlar mı fırsat buluyor kendilerine diyorum kendi kendime ya da tesadüf oluyor hep güzel ve sağlam filmlere denk geliyorum.. bilmiyorum artık..
uzun zaman önce ismini duyduğum ancak beş altı gün önce izleyebildiğim ‘incendies – içimdeki yangın’ adlı müthiş ve müthiş olduğu kadar sarsıcı bir filmin etkisindeyim günlerdir.. ilk izlemeye başladığımda yarısında bıraktım , dayanamadım çünkü.. ezildim ağırlığı altında.. ancak kırkıncı dakikalarındaki bir sahnede nefesimin kesildiğini hissettim , kapattım filmi ve dışarı attım kendimi.. geceleyin tekrar başladım izlemeye..
izledim.. izledim.. boğazım kurudu , göğsüm daraldı , kalbim yerinden fırlayacakmış gibi oldu.. hele filmin doruğa ulaştığı sahnelerden birisi var ki orada başrol oyuncusuyla gırtlağımdan çığlık , nefes karışımı bir ses çıktı.. kalbim o anda durdu belki de..
çok hikayeler , yaşanmışlıklar dinledim , okudum , izledim , gördüm , yaşadım.. ama böylesine bir acıya , trajediye rastlamadım.. acı , ızdırap , zulüm , işkence , savaş , ayrılık , aşk , düşmanlık.. bir filmde bu kadar hikaye nasıl anlatılır demeyin ve cesaretinizi toplayıp bu filmle yüzleşin..
fazla bir şey yazmayacağım film hakkında şimdilik.. içimde büyüteceğim bu filmi ve bir gün yazacağım..
‘içimdeki yangın – incendies..’
yönetmen denis villeneuve , lübnan asıllı quebec’li yazar ‘wajdi mouavad’ın aynı adlı oyunundan uyarlanan bu filmde başrolleri ‘lubna azabal , mélissa désormeaux-poulin , maxim gaudette’ oynuyor..
ortadoğudan bir hikaye.. geçmiş ve şimdiki zamanda bir arayış hikayesi..
‘jeanne ve simon marwan’ kardeşler anneleri ‘nawal marwan’ın ölümünden sonra hem annelerinin son vasiyetlerini yerine getirmek hem de kendi köklerini araştırmak üzere ortadoğu’ya doğru yola çıkarlar..
izlerken insan olduğumdan utandım.. utanıyorum.. ve utanacağım..
geçmeyecek , silinmeyecek , unutulmayacak bir utanç..
insan olma utancı..
‘bir artı bir , bir eder mi..’ – bu replik ve günlerdir içimde kendime ve tüm dünyaya , tüm insanlığa karşı kabaran bir kusma isteği.. bunu bile beceremiyorum içime kusuyorum ve düşünürken diyorum ki insan kökü kurutulması gereken bir canlı..
kendimizi ne güzel avutuyoruz ve ne güzel oynuyoruz rollerimizi..
insanlık yarılmış , çatlamış , insanlık kör bir bıçak gibi kendisinin üzerine çökmüş kendi kendini boğazlıyor..
aynalara bakamıyorum artık..
kusma hissi başımı döndürüyor..
bir artı bir , bir eder mi..
Crockett..
filmden unutulmaz replikler :
‘şemseddin : – nihad yetenekli bir çocuktu.. kısa zamanda müthiş bir savaşçı oldu.. fakat annesini bulmak istedi.. aylarca onu aradı.. sonra nihad ne gördü veya ne ne duydu bilmiyorum.. o sıralar yaşanan deli bir savaştı.. bir süre sonra beni görmeye geldi.. bendne şehitlik için izin istedi.. böylece arayıp da bulamadığı annesi her yerde , ülkenin bütün duvarlarında nihad’ın resmini görebilecekti..’
‘simon : – bir artı bir iki eder..
jeanne : – ne..
simon : – bir artı bir iki eder , bir etmez..
jeanne : – hey ateşin var..
simon : jeanne.. bir artı bir , bir eder mi..’